- Buraya gelme sebebin nedir diye sordu bana kısık gözleriyle bakarak.
- Neden bir sebep arıyorsun ki , dedim.Belki bir üçüncü şahıs belki de dördüncü tekil şahıs . Ama sebep ne olursa olsun mutluluğun dibini bulmam için buraya gelmemi istedi biliyorum , dedim.
Oturduğu yerden kalktı ve bana bir fincan çay ikram etti.
- Hava çok soğuk için ısınsın biraz , dedi.Buralara pek kimse gelmez de diye devam etti.
- Bir dilim limon alabilir miyim çayıma , dedim.Anlamsızca yüzüme baktı.Dediği gibi hava gerçekten de çok soğuktu.Çayımdan bir yudum alıp pencereye doğru yürüdüm.Dışarısı alabildiğine beyazdı.Beyaz ve soğuk.Bu beyazlıkta kaybolmamak için mi gelmiyorlar ki diye düşündüm.
- Sobanın yanına otursana , pencereden soğuk geliyor üşüyeceksin diyen ses beni , dalıp gittiğim beyazlıktan ve düşüncelerimden sıcak odaya geri döndürdü.Çayımı alıp sobanın yanındaki tabureye oturdum.Değişik bir aroması vardı çayın.
- Itır , dedi. Biz buralarda çaya ıtır çiçeği atarız.Bilir misin ıtır çiçeğini , diye sordu.Ne yalan söyleyeyim , ilk defa duymuştum ıtır çiçeğini.
- Ah siz şehirliler ne bilirsiniz ki zaten , dedi küçümseyerek.Buraları hiç bilmediğin her halinden belli ya neyse , diye devam etti.
Doğru söylüyordu.Gelmeden önce ne kadar burayla ilgili bir şeyler öğrenmeye çalışsam da bilmiyordum buraları.Öyle şaşkın ve ürkektim ki.Oturduğum yerden kalkıp radyoyu açtım.Tanıdık bir ezgi çalıyordu.Mırıldanmaya başladım.Sobadan gelen çıtırtılar daha da rahatlatmıştı beni. Mutfaktan gelen sesle irkildim bir an.
- Acıkmışsındır , herşeyden biraz biraz yesene , dedi.Acıkmıştım ama hiçbir şey yemek istemiyordum.
- Çay iyi geldi , dedim.Gideceğimiz yer çok mu uzak buraya , diye sordum.
- Çok değil , yarın öğreneceksin nasılsa , dedi.
Güneşin sımsıcak yüzünü gösterdiği güzel bir sabah uyandım.Kafamdaki tüm endişeler sanki uçup gitmişti uykumda.Yatağımdan kalktım , pencereden uçsuz bucaksız beyazlığı seyrettim biraz.Sanki her yere sim dökülmüş gibi parlatıyordu güneş karları.Buraya gelmeden önce uzun uzun anlatmıştı Sakura karların sim gibi olduğunu.Kahvaltı hazır diyen sesle beyazlığın büyüsünden odaya geri döndüm.Hemen üstümü giyinip salona geçtim.
- Bu elbiseyle mi gideceksin , diye sordu biraz şaşkın , biraz küçümser bir tavırla.Oysaki bu elbisemi ne çok severdim.Aynısını Tiffany'de Kahvaltı filminde Audrey giymişti.Üstelik kendi diktiğim ilk elbiseydi.Ama ona söylemedim.Eminim diktiğime inanmaz ve yine küçümserdi ben gibi bir şehirliyi.Sadece sustum ve sandalyeye oturdum.Çayımı koyarken buraların soğuğu insanı hasta eder , dikkat et , dedi.
Kahvaltımızı bitirip yola düştük.Hava dediği gibi çok soğuktu.Ortalıkta ne kedi ne köpek vardı.Sıcacık soba dibine kıvrılmışlardır diye geçirdim içimden.Şu an soba dibinde kıvrılmış bir kedi olmak için çok şey verebilirdim.Ne kadar yol yürüdük bilmiyorum ama bana saatlerdir yürüyormuşuz gibi geldi.Sonunda yurda ulaşmıştık.İçeri girer girmez çığlıklar , kahkahalar duydum.Büyük bir salona girdik.Bir palyaçonun etrafında bir sürü çocuk kahkahalarla çığlık atıyorlardı.Bir taraftan da uzun saçlı kel adam , uzun saçlı kel adam diye bağırıyorlardı.Çocukların neden böyle bağırdığını palyaço peruğunu çıkartınca anladım.Palyaçonun peruklu halinden daha da komik bir görüntüsü vardı.
Hoş geldiniz dedi zarif bir ses.Sese döndüğümde , gülen bir yüz bana bakıyordu.
- Hoş bulduk , dedim
- Ben Ece , burada ben size yardımcı olacağım.Buyrun asıl gitmemiz gereken yere götüreyim sizi , dedi.
Sorgusuz sualsiz takıldım peşine.Merdivenlerden yukarı çıktık.Yine bir sürü bıcır bıcır çocuk karşıladı bizi.Hepsi masalarına oturmuş resim çiziyorlardı.Birinin yanına gittim ; ne çiziyorsun diye sordum.Resmiyle ilgilenmeye devam ederek cevap verdi bana.
- Kedinin kaleminden çiziyorum , dedi. Kedinin kaleminden mi dedim şaşkınlıkla.Bir kahkaha attı.Hiç bilmiyorsun sanki, dedi gülerek.Biz burda hep bunu çiziyoruz dedi başka bir çocuk yine gülerek.Neyse diyerek dolaşmaya devam ettim.Getirdiklerimi Ece aldı elimden.
- Siz gittikten sonra bunları gerektiği gibi dağıtacağız merak etmeyin , dedi. Cevap vermedim , sadece başımla onayladım.
- Artık buradan çıkmalıyız , dedim.Merdivenlerden hızla inip dışarı zor attım kendimi.Yanıma geldi.
- Bu kadar bunalacak ne oldu , diye sordu.Unutma burada bir kelebek kanat çırparsa dünyanın diğer ucunda kasırga çıkar,İşte buna kelebek etkisi denir, diye devam etti.Senin bu yaptığın işte bu ; kelebek etkisi.Mutlu olmalısın , dedi.
- Burada yapmam gerekeni yaptım , gitmeliyim artık , dedim.Bana karşı çıktı.
- Sen buraya aslında kendini bulmaya geldin ,bunu sen bile bilmiyorsun.Bu yüzden daha gitmene izin veremem.
Burada daha ne kadar kalacağımı bilmiyorum.Onun dediğine göre içsel yolculuğumun ilk günü zor da olsa bitti.
Bu uçsuz bucaksız beyazlıkta kaybolmak belki de en doğrusu...
Sevgili Dördüncü tekil şahıs beni mimlemiş bu şifreli öykü miminde.O kadar uzun zaman olmuş ki hikaye yazmayalı.Bir de mimlemek istediğim arkadaşlarımı hikayeye dahil etmeye çalışınca epey zorlandım işin doğrusu.Ama bir o kadar da keyif aldım.Mimlediğim ya da bu mimi yapmak isteyen herkese gönderiyorum bu şifreli öykü mimini.
Bu sabah yağmurla günaydın dedik yeni haftaya Ankara'da.Hıdırellez bereketiyle geldi sanki.Bu gece edeceğiniz tüm dualar kabul olsun , tüm dilekler gerçekleşsin.
Haftanız güzel geçsin.
Görüşmek üzere..
ah canım çok güzel olmuş gizli gizli mimlemişsin bizi ellerine sağlık:)))
YanıtlaSilbeğenmene o kadar sevindim ki . çok uzun zamandır bu tarz şeyler yazmıyordum , epey hamlamışım :))
SilNe güzel yazmışsın. Çok çok beğendim :) Farklı olmuş ve psikolojik birşeyler de ekleyince daha da hoş olmuş :)
YanıtlaSilnasıl mutlu oldum şu an bu güzel yorumları görünce :))) çok teşekkür ederim :)
SilBayıldım, bayıldım mimine :) en kısa zamanda yazacağım bende bir hikaye :*
YanıtlaSilŞımarmaya başlayacağım artık :)) Senin hikayeni de merakla bekliyorum :))
SilYaaaa çok teşekkür ederim, çok tatlısın. Ben de en kısa zamanda yazıyorum :)
YanıtlaSilBekliyorum , bakalım sen neler yazacaksın :))
SilNe kadar güzelmiş bu :) En kısa zamanda yapacağım, çok teşekkür ederim :*
YanıtlaSilBeğenmene sevindim :) Senin hikayeni merakla bekliyorum :)
Sil